OLAĞAN GENEL KURUL BAŞARIYLA GERÇEKLEŞTİ
Kalkınan Anadolu Dayanışma ve İlim Derneği (KADİM) Genel Kurulumuz 26 Mayıs 2024 tarihinde gerçekleştirilmiştir.
OLAĞAN GENEL KURUL İLANI
Derneğimizin Olağan Genel Kurul Toplantısı 26 / 05 / 2024 tarihinde saat 10:30 da Ata mah. 1077 cad. MORA Pastanesi Çankaya / ANKARA adresinde aşağıdaki gündeme göre, çoğunluk sağlanamadığı takdirde ise ikinci toplantı 04 /06 / 2024 tarihinde aynı gündemle, aynı yer ve saatte yapılacaktır. Genel kurul üyelerimize önemle duyurulur.
Kapıdaki Tehlike Gıda Krizi
Sürdürülebilir sanat, moda, turizm, ulaşım ve dünya. Bunların her birinin önemi şüphesiz tartışılamaz. Ancak içlerinden biri var ki her şey temelden ona bağlı. O da “Sürdürülebilir Tarım”. Yaşamı sürdürülebilir kılmanın, en temel, en insani şartlarından bir tanesi. Peki, tarımın ve gıdanın sürdürülebilirliği ne demek? Nasıl sağlanabilir?
Öncelikle Sürdürülebilir Tarımın teknik tanımına bakalım; gelecek nesillerin ihtiyaçlarını karşılama yeteneğinden ödün vermeden, toplumun gıda ihtiyaçlarını karşılamak için sürdürülebilir yollarla yapılan tarım uygulamalarıdır.
Bu bağlamda; çevre değişiyor, toprak değişiyor, iklim değişiyor, sürdürülebilir tarım gıda üretiminin değişen çevre koşullarına uyum sağlamasına yardımcı oluyor. Gün geçtikçe büyüyen bir nüfusun beslenmesine katkı sunmak için çözümler sunuyor. Bunun için toprak verimli hale gelmeli ve toprağın verimli hale gelmesine engel olacak unsurlar ortadan kaldırılmalı. Toprağın verimli hale gelmesine engellerden en önemli faktör erozyon. Erozyonu önlemek için alınması gereken önlemleri şu şekilde sıralayabiliriz:
– Bitki örtüsü tahribini azaltmak
-Ağaçlandırmaya önem vermek
– Eğimli yamaçları basamaklar halinde düzenlemek
– Araziyi nadasa bırakmak yerine nöbetleşe ürün ekmek
Toprağın hazırlanmasının ardından su tüketimine dikkat etmek de çok önemli başka bir unsurdur. Burada önemli olan sürdürülebilir tarımda amaç, ekolojik dengeyi bozmamak hatta ekolojik dengeye fayda sağlamaktır. 1977 tarihli Amerikan Tarımsal Araştırma Yasasında sürdürülebilir tarımın uzun vade hedefleri şöyle özetlenmiştir:
– İnsan gıda ve lif ihtiyaçlarını karşılamak
-Çevresel kalitenin ve tarım ekonomisinin dayandığı doğal kaynakları geliştirmek
– Bir bütün olarak çiftçilerin ve toplumun yaşam kalitesini artırmak
-Kaynakları en verimli şekilde kullanmak
-Gerektiğinde doğal biyolojik döngüleri entegre etmek
Gezegenimiz bizi uzun yıllar daha sağlıklı bir şekilde besleyebilmek için iki şart sunuyor: onu koruma ve tüketimi daha saygılı bir şekilde yapmak. Kısaca dünyamıza daha iyi bakmak. Buda doğaya en az müdahale ile temel ihtiyacımız olan gıdaya ulaşıma sağlama yöntemlerini geliştirmekten geçmektedir. Unutulmaması gereken en önemli şey doğamıza dışardan ne kadar müdahale edersek bize dönüşü o ölçüde olumsuz olarak dönecektir.
Bununla beraber Sürdürülebilirlik, kamuoyunda genellikle yanlış anlaşılan bir kavramdır. Örneğin, sürdürülebilir tarım çoğunlukla “organik tarım” ile karıştırılır. Ancak sürdürülebilirlik, ilkel ve teknolojiden uzak yöntemlerin benimsenmesi değil, aksine teknolojik yöntemlerin doğaya uygun hâle getirilmesidir. Elbette, organik ürünler yetiştirmek de sürdürülebilir tarım kapsamında mümkün olabilir ancak kavramın tanımı kesinlikle bu da değildir. Nitekim organik tarımın sürdürülebilir olacağının hiçbir garantisi yoktur. Örneğin belli bir bölgede yanlış ekin ekildiğinde, bu ekinin yayılması hayvan ve bitki faunasını tehdit edebilir. Tarihte işgalci ot ve ekinlerden kaynaklı birçok hastalık görülmektedir. Dolayısıyla tarımın ilkel yöntemlerle yapılması ve organik ürünler elde edilmesi, sürdürülebilir olacağının garantisi değildir.
Sürdürülebilir tarımın faydaları: Sürdürülebilir tarım, küçük alanlardan maksimum verim alınmasını sağlayabilir. Bugün Hollanda’da geçerli olan sürdürülebilir tarım uygulamaları sayesinde, küçük sera alanlarında birden fazla ürün yetiştirmek mümkün olabilmektedir. Sürdürülebilirliğin uygulandığı bir çiftlik, çevredeki bitki ve hayvanlar için de yaşam alanı oluşturacak ve ekosistemi olumlu etkileyecektir. Verimli topraklar, hayvanlar için de bir yaşam alanı olacak, aynı zamanda tarımsal üretime de katkı sağlayacaktır. Toprağın verimli hâle getirilmesi, yıllar boyunca kullanılmasını sağlayabilir. Sürdürülebilir tarım uygulamalarıyla topraktaki verimi artırmak mümkündür. Sürdürülebilir tarım, bölgesel ve küresel çapta gıda ihtiyacının karşılanmasını sağlar. Bol ve sık hasat yapma olanağı olduğu için, gıdaya erişim sorununu tamamen ortadan kaldırabilir. İstihdam da sürdürülebilir tarımın faydaları arasındadır. Bu ilkeyle çalışan çiftlikler bölgede yoğun istihdam sağlayarak işsizlik seviyesinin azalmasına katkıda bulunur.
Diğer yandan, günümüzde çevreye büyük zararlar veren endüstriyel tarım kuruluşları bulunuyor. Sürdürülebilir tarım, olumsuz çevre koşullarının önüne geçmeyi ilke hâline getirmiş bir yöntem. Üretim yaparken ve kâr elde ederken ekosisteme katkı sağlamak sürdürülebilir tarım ile mümkün olabilir.
Sonuç olarak sürdürülebilir tarımın önemi: Gıdanın uygun maliyetle ve bol sayıda üretilmesi, bugün dünyanın en büyük sorunlarından biri olan besin kaynaklarına ulaşma problemini azaltabilir, hatta tamamen ortadan kaldırabilir. Hayatını sürdürmek ve temel ihtiyaçlarını karşılamak, Birleşmiş Milletler tarafından dünyada yaşayan herkesin temel hakkı olarak görülmektedir. Sürdürülebilir tarım, bugün besin erişimi zorluğu olan birçok yerde faydalı olacaktır.
Diğer yandan, günümüzde çevreye büyük zararlar veren endüstriyel tarım kuruluşları bulunuyor. Sürdürülebilir tarım, olumsuz çevre koşullarının önüne geçmeyi ilke hâline getirmiş bir yöntem. Üretim yaparken ve kâr elde ederken ekosisteme katkı sağlamak sürdürülebilir tarım ile mümkün olabilir.
Sürdürülebilir Tarım
Sürdürülebilir sanat, moda, turizm, ulaşım ve dünya. Bunların her birinin önemi şüphesiz tartışılamaz. Ancak içlerinden biri var ki her şey temelden ona bağlı. O da “Sürdürülebilir Tarım”. Yaşamı sürdürülebilir kılmanın, en temel, en insani şartlarından bir tanesi. Peki, tarımın ve gıdanın sürdürülebilirliği ne demek? Nasıl sağlanabilir?
Öncelikle Sürdürülebilir Tarımın teknik tanımına bakalım; gelecek nesillerin ihtiyaçlarını karşılama yeteneğinden ödün vermeden, toplumun gıda ihtiyaçlarını karşılamak için sürdürülebilir yollarla yapılan tarım uygulamalarıdır.
Bu bağlamda; çevre değişiyor, toprak değişiyor, iklim değişiyor, sürdürülebilir tarım gıda üretiminin değişen çevre koşullarına uyum sağlamasına yardımcı oluyor. Gün geçtikçe büyüyen bir nüfusun beslenmesine katkı sunmak için çözümler sunuyor. Bunun için toprak verimli hale gelmeli ve toprağın verimli hale gelmesine engel olacak unsurlar ortadan kaldırılmalı. Toprağın verimli hale gelmesine engellerden en önemli faktör erozyon. Erozyonu önlemek için alınması gereken önlemleri şu şekilde sıralayabiliriz:
– Bitki örtüsü tahribini azaltmak
-Ağaçlandırmaya önem vermek
– Eğimli yamaçları basamaklar halinde düzenlemek
– Araziyi nadasa bırakmak yerine nöbetleşe ürün ekmek
Toprağın hazırlanmasının ardından su tüketimine dikkat etmek de çok önemli başka bir unsurdur. Burada önemli olan sürdürülebilir tarımda amaç, ekolojik dengeyi bozmamak hatta ekolojik dengeye fayda sağlamaktır. 1977 tarihli Amerikan Tarımsal Araştırma Yasasında sürdürülebilir tarımın uzun vade hedefleri şöyle özetlenmiştir:
– İnsan gıda ve lif ihtiyaçlarını karşılamak
-Çevresel kalitenin ve tarım ekonomisinin dayandığı doğal kaynakları geliştirmek
– Bir bütün olarak çiftçilerin ve toplumun yaşam kalitesini artırmak
-Kaynakları en verimli şekilde kullanmak
-Gerektiğinde doğal biyolojik döngüleri entegre etmek
Gezegenimiz bizi uzun yıllar daha sağlıklı bir şekilde besleyebilmek için iki şart sunuyor: onu koruma ve tüketimi daha saygılı bir şekilde yapmak. Kısaca dünyamıza daha iyi bakmak. Buda doğaya en az müdahale ile temel ihtiyacımız olan gıdaya ulaşıma sağlama yöntemlerini geliştirmekten geçmektedir. Unutulmaması gereken en önemli şey doğamıza dışardan ne kadar müdahale edersek bize dönüşü o ölçüde olumsuz olarak dönecektir.
Bununla beraber Sürdürülebilirlik, kamuoyunda genellikle yanlış anlaşılan bir kavramdır. Örneğin, sürdürülebilir tarım çoğunlukla “organik tarım” ile karıştırılır. Ancak sürdürülebilirlik, ilkel ve teknolojiden uzak yöntemlerin benimsenmesi değil, aksine teknolojik yöntemlerin doğaya uygun hâle getirilmesidir. Elbette, organik ürünler yetiştirmek de sürdürülebilir tarım kapsamında mümkün olabilir ancak kavramın tanımı kesinlikle bu da değildir. Nitekim organik tarımın sürdürülebilir olacağının hiçbir garantisi yoktur. Örneğin belli bir bölgede yanlış ekin ekildiğinde, bu ekinin yayılması hayvan ve bitki faunasını tehdit edebilir. Tarihte işgalci ot ve ekinlerden kaynaklı birçok hastalık görülmektedir. Dolayısıyla tarımın ilkel yöntemlerle yapılması ve organik ürünler elde edilmesi, sürdürülebilir olacağının garantisi değildir.
Sürdürülebilir tarımın faydaları: Sürdürülebilir tarım, küçük alanlardan maksimum verim alınmasını sağlayabilir. Bugün Hollanda’da geçerli olan sürdürülebilir tarım uygulamaları sayesinde, küçük sera alanlarında birden fazla ürün yetiştirmek mümkün olabilmektedir. Sürdürülebilirliğin uygulandığı bir çiftlik, çevredeki bitki ve hayvanlar için de yaşam alanı oluşturacak ve ekosistemi olumlu etkileyecektir. Verimli topraklar, hayvanlar için de bir yaşam alanı olacak, aynı zamanda tarımsal üretime de katkı sağlayacaktır. Toprağın verimli hâle getirilmesi, yıllar boyunca kullanılmasını sağlayabilir. Sürdürülebilir tarım uygulamalarıyla topraktaki verimi artırmak mümkündür. Sürdürülebilir tarım, bölgesel ve küresel çapta gıda ihtiyacının karşılanmasını sağlar. Bol ve sık hasat yapma olanağı olduğu için, gıdaya erişim sorununu tamamen ortadan kaldırabilir. İstihdam da sürdürülebilir tarımın faydaları arasındadır. Bu ilkeyle çalışan çiftlikler bölgede yoğun istihdam sağlayarak işsizlik seviyesinin azalmasına katkıda bulunur.
Diğer yandan, günümüzde çevreye büyük zararlar veren endüstriyel tarım kuruluşları bulunuyor. Sürdürülebilir tarım, olumsuz çevre koşullarının önüne geçmeyi ilke hâline getirmiş bir yöntem. Üretim yaparken ve kâr elde ederken ekosisteme katkı sağlamak sürdürülebilir tarım ile mümkün olabilir.
Sonuç olarak sürdürülebilir tarımın önemi: Gıdanın uygun maliyetle ve bol sayıda üretilmesi, bugün dünyanın en büyük sorunlarından biri olan besin kaynaklarına ulaşma problemini azaltabilir, hatta tamamen ortadan kaldırabilir. Hayatını sürdürmek ve temel ihtiyaçlarını karşılamak, Birleşmiş Milletler tarafından dünyada yaşayan herkesin temel hakkı olarak görülmektedir. Sürdürülebilir tarım, bugün besin erişimi zorluğu olan birçok yerde faydalı olacaktır.
Diğer yandan, günümüzde çevreye büyük zararlar veren endüstriyel tarım kuruluşları bulunuyor. Sürdürülebilir tarım, olumsuz çevre koşullarının önüne geçmeyi ilke hâline getirmiş bir yöntem. Üretim yaparken ve kâr elde ederken ekosisteme katkı sağlamak sürdürülebilir tarım ile mümkün olabilir.
Küresel Problemimiz
“İklim Değişikliği” bu kavram hayatımızın o kadar merkezinde yer almakta ki. Ama kim ne anlıyor ya da kim nasıl bir sonuç çıkarıyor orası biraz muamma… Nedeni ise bu günlerde dünyanın bir çok ülkesinde yaşanan mevsim normalleri üzerinde seyreden aşırı sıcaklıklar. Birkaç ay sonra sonbahar ve kış aylarının gelmesi ile yine yeniden o kulağımıza gelecek olan “Mevsim normallerinde” olmadığını ihale eden hava durumu değerlendirmeleri. Peki tamamda mevsimlerde yaşanan bu anormallikle kimi ne kadar ilgilendiriyor veya kim ne kadar bu konu ile ilgili bireyselde olsa kaygı yaşıyor. Maalesef çok az sayıda insan ve bu dünya genelinde böyleOlay küresel o zaman devletleri ilgilendirir.
Bize ne.. evde sıktığımız deodorant mı, arabamızın egzozun gazı mı, şahsımızdan kaynaklı olmayan yangınlarla her yıl binlerce hektar kaybedilen ormanların yok olması…Sorun büyük biz mi çözeceğizBu saydıklarımızın koca dünya iklimi üzerine ne kadar etkisi olabilir ki. Bu arada sadece birkaç madde ile özetledim yoksa dünyayı el birliği ile felakete sürüklediğimiz daha onlarca insanoğluna ait faaliyet varSorun çok büyük o zaman Devlet çözsün. İşte dünya insanının genelinde olan bu algı bizi hep beraber iklimsel bir felakete sürüklemekteDünden bugüne ve de yarına yaşayacağımız bilim kurgu filmi niteliğinde bir dünya sonunu kastetmiyorumYavaş ama derinden hepimizi etkileyen iklimsel felaket adım adım geliyor ve biz günü kurtarma rahatlığı ile bunu mesele dahi etmiyoruz. Edelim bir zahmet değerli okurlar. Sıcaklıklar akabinde yangınlar, yangınlarla beraber ormanların kapladığı alanların hızla azalması, yangınlarla beraber bitip giden hayvansal faunanın ve bitkisel floranın yaratacağı sorunlar, küresel felaketin baş aktörü kuraklık buna bağlı olarak susuzluk ve buna da bağlı olarak açlık, hastalık ve de kirlilik.
Kısaca özet geçerek anlatmaya çalıştığım bu sonuçlar nasılda birbirlerini tetikler bir sürecin halkaları oluveriyor arka arkaya sıralayınca. Ama acı olan bunların ve daha fazlasının hepimiz tarafından bilinmesi fakat konfor alanımızın dışına çıkmamak adına hiçbir önlem almak adına kılımızı dahi kıpırdatmamamızPEKİ NE YAPABİLRİZ Kİ???? Sadece bizim ufak önlemlerle bu büyük sorun nasıl engellenebilir ki? Tabi ki tamamıyla engellenemez zaten sorun küreselAma bireysel başlatacağımız farkındalık zamanla ülkesel ve zamanla küresel etkiye sahip olacaktır
Her şeyden önce ormanlık alanlarda yaşanan yangınların önlenmesi ve yangına müdahalelerin hayati önem derecesinde değerlendirilmesi, su kaynaklarının korunması (bir çok ülkede baraj sularının üzeri sıcak yaz günleri için “özel” olarak üretilmiş mekanizmalarla kapatılıyor olması gibi), doğanın her anlamda her türlü kirliliğe karşı korunması. Buna örnek güncel olduğu için; Çöpünüzü oraya buraya atmayın ey tatilciler evet orada ikamet etmiyorsunuz ama bu dünyada yaşıyorsunuz. O çöpü arabanızda saklayın sizin olsun çöp sizin atık sizin doğa bunu kaldırmak ve absorbe edemiyor anlayın artık bir plastik şişenin doğaya karışması yani yok olma süreci 400-450 yıl. İlerde “yaptılar da buldular” dedirtmemek adına hepimiz bireysel olarak bir yerden başlamak zorundayız.
Su krizi gıdaya erişimi zamanla zorlaştıracak Aç kalacağız. Doğaya attığımız ped şişeleri kemirerek doyamayacağımıza göre artık aklımızı başımıza alma vakti geldi de geçmekte. Etrafımızı bu duyarlılık konusunda aydınlatalım. Bir kişinin dahi farkındalığını artırmak kazançtır.
Doğaya, çevremize, suyumuza, toprağımıza, havamıza ve de kendimize sahip çıkalım. Gelecek eninde sonunda elbet bir gelecek. Küresel felaketi ile gelmesini engelleme konusunda elimizden geleni yapmak insani görevimizdir Bol yağışlı, taze sebze ve meyveye ulaşımın daha kolay olduğu, temiz havayı ciğerimize doya doya çektiğimiz, hazır su-damaca su yolu gözlemediğimiz, artıma cihazlarına umut bağlamadığınız suyu çeşmelerden doya doya içebileceğimiz daha sağlıklı günler daha da imkânsızlaşmadan “bireysel farkındalığımızı” artıralım.
GDO ve İnsan Sağlığına Olan Etkisi
Günümüzde dünyadaki nüfusun hızla artmasıyla birlikte, ekilebilir alanların marjinal sınırına gelinmesi, klasik ıslah çalışmalarından elde edilen verimlilik artışı, temel gıda ihtiyaçlarının karşılanmasına yetmemektedir. Bu nedenle, kısa zamanda tarım ürünlerinden daha çok verim almak, besin içerikleri üzerinde çalışarak zenginleştirilmiş ürünler elde etmek, nüfusun artmasıyla ortaya çıkan hastalıkların gelişimine karşı çözüm üretebilmek için bitki ıslah çalışmalarında yeni teknolojilerin kullanılması gündeme gelmiştir. Bu çalışmalardan biri olarak karşımıza “Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO)” kavramı çıkmaktadır. Genetiği değiştirilmiş organizma olarak hayatımıza giren bu gen teknolojisi, faydaları kadar bazı sorunları da beraberinde getirmiştir. Doğadaki türlerin dağılımı ve bunlar arasındaki denge üzerine olumsuz etkileri, bitkilerde oluşan toksik etkiler, antibiyotiklere karşı dirençli gen gelişimi nedeniyle patojenlere karşı mücadelenin zorlaşması, genler arası transferler dolayısıyla alerjik reaksiyon riskinin artması genetiği değiştirilmiş organizmalar ile ilgili soru işaretlerinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Tüm bu olumlu ve olumsuz etkiler ülkelerin genetiği değiştirilmiş organizma teknolojisine karşı yaklaşımlarını etkilemiştir.
Peki bu olumsuz etkilere rağmen GDO teknolojisi neden kullanılmaktadır? Kısaca değinmek gerekirse; öncelikli olarak, hızla artan dünya nüfusunu beslemeye yetecek kadar tarımsal üretimin sağlanması, besi hayvanlarının et ve süt verimlerinin artırılması, besin değerlerinin artırılması, kısıtlanan doğal kaynaklar karşısında yeni alternatif kaynaklar aranması, daha dayanıklı, uzun süre bozulmadan kalabilen ve böylelikle raf ömrü uzun gıdalar üretilmek istenmesi, zirai üretimde kullanılan kimyasal maddelere duyulan gereksiniminin azaltılması, tarım ürünlerinin tadının ve görünümünün iyileştirilmesi, tarım ürünlerinin besin değerinin arttırılması, daha az alandan daha fazla ürün elde edilmesi, zarar görmüş tarım alanlarına uygun bitki çeşitlerinin yetiştirilmesi, hasat sonrası kayıpların azaltılması, ürünlerin soğuk, sıcak, kuraklık ve tuzluluk gibi etkenlere karşı daha toleranslı hale getirilmesi seçeneklerini sıralayabiliriz. Burada belirtmiş oluğum maddelerden de anlaşıldığı üzere GDO’nun kullanılma nedenlerinden belki de en önemlisi olan “bitkisel ve hayvansal ürünlerde” verimi artırmaktır. Bu da bizlerin direk olarak tüketim zincirinin ilk halkası olmamızdan dolayı GDO’lu ürünlerin yan etkilerine maruz kalmamıza neden olmaktadır. GDO’ların, değinmiş olduğum bilimsel araştırmalarla ortaya atılan bütün bu avantajlı görünen yanlarının yanı sıra potansiyel riskler taşıdıkları bilimsel araştırmalar sonucu ortaya çıkarılmıştır. GDO içeren ürünler veya GDO’lu ürünler gıda kalitesindeki değişikliklere sebep olmalarıyla birlikte, antibiyotiğe dirençlilik ve potansiyel toksisite geliştirebilirler veya hedef olmayan organizmalara gen kaçışı nedeniyle doğal çeşitliliğin bozulmasına, muhtemel yeni virüs ve toksin oluşumuna neden olabilirler. Aynı zamanda genetik zenginlik için de tehdit oluştururlar. GDO’nun kullanılma nedenin başında gelen, artan nüfusla gıda ihtiyacının karşılanmasını sağlamaya oldukça önemli katkısı olmasına rağmen sağlık yönünden yarattığı sıkıntılar göz önüne alınarak, Genetiği Değiştirilmiş Organizmaların (GDO) dünya genelindeki kullanım alanları, kullanım sıklığı, değerlendirilmesi, mevzuat uygulamaları ve etiketlemenin önemi ülkelere göre değişiklik göstermektedir. Ülkemizde de, 13.08.2010 tarihli Resmî Gazete yayımlanan “Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar Ve Ürünlerine Dair Yönetmelik” ile, bilimsel ve teknolojik gelişmeler çerçevesinde, modern biyoteknoloji kullanılarak elde edilen genetik yapısı değiştirilmiş organizmalar ve ürünlerinden kaynaklanabilecek risklerin engellenmesi, insan, hayvan ve bitki sağlığı ile çevrenin ve biyolojik çeşitliliğin korunması için usul ve esaslar belirlenmiştir.
Olmazsa Olmazımız: “EKMEK”
Kutsal kavramlarımızdan biridir “ekmek”. Yerde gördüğümüzde hemen alır öper alnımıza koyar ve kaldırırız, yeminlerimizi onun üzerine ederiz, ekmek parası ve alın teri ayrılmaz bu iki kavramda bizim için çok değerlidir. Peki, bu kadar hassasiyetimize rağmen sofralarda önleyemediğimiz ekmek israfı neden?
Temel gida olan ekmeğin israf edilmesi bilinçli bir tutumdan ziyade bilgisizlikten ve ihmalden kaynaklanmaktadır. Bu nedenle mümkün oldukça bu konuda tüketicilerin farkındalığının artırılması gerekmektedir. Hiçbir yıl, bir önceki yıl kadar gıda temini yönünden, sadece ülkemizde değil tüm dünyada daha iyiye gitmemekte. Her şeyden önce iklim değişikliğinden yola çıkarsak ilerleyen yıllarda gıda ve gıdaya ulaşım çok daha önemli bir noktaya ulaşacaktır. Durum bu iken “israf” özellikle ekmek ve su için hayati bir önem arz etmektedir. Bu haftaki konumuz ekmek de yaşadığımız israf. Bunu önlemek için bireyselde olsa neler yapabileceğimize bir göz atacağız.
Gıda israfı, ekonomik ve sosyal açıdan zararları olduğu gibi sağlık ve çevre yönünden de olumsuz sonuçlara yol açmaktadır. Ekmek israfının önlenmesiyle üretim zincirinde yer alan her aşamada kayıpların önüne dolaylı yoldan geçmiş olunacaktır. Tohum, gübre, su, ilaç ve enerjinin ihtiyaçtan fazla kullanılmamasıyla bu kaynaklar başka üretimler için veya daha sonra ki üretim süreci için kullanılabilecektir.
Zaman zaman yaşanan ekmek israfına dikkat çekmek üzere kampanyalar yapılmaktadır. Bu kampanyalardan biri kadınlar arasında bayat ekmekten yemek yapma yarışmalarıdır. Bu
kampanyaların yaygınlaştırılması, kamu spotlarının artırılması önemlidir. Su israfına yönelik kamu spotları ve çekilen belgeseller insanla üzerinde büyük etki yaratmışken ekmek içinde benzeri çalışmaların yapılması gerekmektedir.
Ekmek israfının önlenmesi ile çeşitli kampanyalar yapılmıştır. Bu kampanya sonuçlarından birinde örnek verecek olursak dikkati çeken bazı veriler şu şekildedir: Israfın önlenmesinin milli ekonomiye katkısı değerlendirildiğinde, 2012 yılında ekmek için yapılan 26 milyar TL’lik harcama, kampanyaların etkisi ile 2013 yılında 23,5 milyar TL’ye gerileyerek 2,5 milyar TL tasarruf sağlanmış. Ekmek tüketiminin azalışından sağlanan tasarrufa, çöpe atılmaktan kurtarılan ekmeklerin parasal karşılığı olan 300 milyon TL dâhil edildiğinde ise milli ekonomide yıllık 2,8 milyar TL tasarruf sağlandığı anlaşıldı. Bu rakamlar kampanya yıllarına ait olsa da israfın milli ekonomimize etkisini göstermek için yeterlidir. Bu günün koşullarında bu israfin ekonomik olarak etkisi daha büyüktür.
Sonuç olarak israfı önlemek için bunlara dikkat etmekle işe başlayabiliriz: • Ekmek, sofralara tüketilecek kadar ve ince dilimler halinde sunulmalı.
• Ekmek doğru yöntemlerle muhafaza edilmeli (nemli yerlerde bırakılmamalı, üzerinde herhangi bir desenden dolayı boya olmayan bezler içinde saklanmalı gibi).
• Bayatlamış ekmekler, uygun yöntemlerle yine insan gidası olarak değerlendirilmelidir. Bu kapsamda bayat ekmekle yapılan birçok yemek tarifi internet üzerinden öğrenilebilir.
• Ekmek hayvan beslenmesinde kullanılmamalıdır. Burada kasit artmış olan ekmekler değil, ekmeğin direk hayvan beslenmesinde ana unsur olarak kullanılmamasıdır.
• Ekmek, evlere ve kurumlara ihtiyaçtan fazla alınmamalı. • Self servis tezgahlarında ekmek, baş tarafta değil yemeklerden sonra yer almalıdır.
• Toplu yemek yenen yerlerdeki ekmek, üstü kapalı veya ambalajlı olarak sunulmalıdır. • Ekmek üretiminde çalışanlar ve tüketiciler bilgilendirilmeli.
• Gün sonunda satılmayan ekmekler ücretsiz ya da daha düşük fiyata ihtiyaç sahiplerine verilmelidir.
Bu ve buna benzer önlemler, bireylerin kendi yaşam düzenleri içinde geliştirecekleri yöntemlerle bu israfa dur deme zamanı çoktan gelmiştir. Gıda ve suya yönelik israf gelecekte bizi bekleyen olmazsa olmaz büyük sıkıntıları doğurmadan önlemimizi almalıyız.
Depremin Tarıma Etkisi
6 Şubat tarihinde 10 ilde yaşanan deprem ile binlerce insanımızı kaybettik. Kalanlar onların acısı ile baş etmeye çalışırken ayakta kalmaya çalışmakta. Bu ayakta kalmak ailelerini ve sevenlerini kaybedenler için sadece asgari yaşam şartlarını yerine getirmek şeklinde iken hayat durmaksızın devam etmekte. Hayatın kendi koşulları içinde geri kalanlar ve ülke geneli için gıda tedariki hali hazırda her zaman devam edecektir.
Depremin etkilediği 10 ilimizin her birinin tarımsal potansiyeli çok yüksek. Türkiye’deki toplam tarım arazilerinin yaklaşık yüzde 15’i Şanlıurfa, Diyarbakır ve Adana başta olmak üzere deprem bölgesindeki illerde yer alıyor. Toplam bitkisel üretimin yaklaşık yüzde 20’si bu illerde üretilirken, hayvan varlığının yaklaşık yüzde 15’i de bu illerde bulunuyor. Diğer taraftan Türkiye’nin tarım ve ormancılık ürünleri ihracatının yaklaşık yüzde 20’si deprem bölgesinden yapılıyor. Deprem bölgesinin tarımsal ihracatının yarısından fazlası Gaziantep ilinden gerçekleştiriliyor.
Depremden etkilenen 10 il, Türkiye’nin gayri safi yurt içi hasılasında yaklaşık yüzde 9 gibi bir orana sahipken, tarım sektörü gayri safi yurtiçi hasılasındaki payı yüzde 14,3’tür. Bu rakamlar deprem bölgesindeki gelirin Türkiye ortalamasına göre tarım ağırlıklı olduğunu gösteriyor.
Deprem, kırsalda konutlar yanında ahırların ve diğer binaların yıkılması, canlı hayvan telefine, makine, ekipman ve aletlerin zarar görmesine, tohumluk ve yem gibi girdilerin azalmasına ve kalitelerinin düşmesine neden olmuştur. Bu aydan itibaren başlayacak olan tarımsal üretimde kullanılan mazot, gübre, tohum ve ilaç gibi girdilerin temininde de sıkıntılar yaşanabilir ve dolayısıyla bitkisel üretimde aksamalar olabilir. Kentlerdeki büyük yıkımlar ise gıda değer zincirinin nakliye, işleme, paketleme, depolama ve toptan ve perakende ticaret aşamalarında ortaya çıkacak zorluklar ile tarım ve gıda ürünleri kayıpları gıda güvenliğini etkileyecektir.
Özellikle pandemi sonrasında gıda temini ve güvenliği konuları tüm ülkeler için en önemli konulardan biri olmuştur. Ülkemiz içinde son derece önem arz eden gıda temini direk olarak tarımsal üretim ile birbirine bağlıdır. Deprem sonrası, depremin yüzeye oldukça yakın olması nedeni ile bu 10 ilimizde ki arazi deformasyonları oldukça fazla ölçüdedir. Telef olan, gerek büyükbaş hayvan ve gerekse küçükbaş hayvan sayısı et ve süt üretimimize olan katkısı da deprem sonrası maalesef düşecektir.Burada yapılacak olanlar özellikle bu 10 ilimizdeki üreticilerimizin zararının karşılanması, bundan sonraki üretimleri için sahip oldukları hayvan, alet ekipman ve hatta arazi sigortalanmasının teşvik edilmesini sağlamak olacaktır. Burada bahsettim yapılacaklar aslında ülke geneli üreticilerimiz için genel anlamada da geçerlidir.
Özellikle iklim değişikliğine bağlı olarak yaşanan kuraklık da göz önüne alınırsa tarımsal üretimin ne kadar hassas bir noktaya geldiğinin bizlere göstermektedir. deprem sonrası 10 il ve bu on ilin dışında olup depremden zarar gören ilçelerde hayvancılık yapan çiftçilerin zararının ayni olarak karşılanacağı hükümet tarafından beyan edildi. Bu doğrultuda büyükbaş ve küçükbaş hayvan yetiştiricilerinin telef olan hayvanlarının sayısı kadar büyükbaş ve küçükbaş hayvan, kanatlı hayvan yetiştiricilerinin telef olan kanatlı hayvanlarının sayısı kadar kanatlı hayvan, arıcıların zarar gören kovanlarının adedi kadar da arılı kovanları Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından bedelsiz olarak tedarik edilecektir.
Depremden zarar gören illerdeki büyük ve küçükbaş hayvan yetiştiricilerine 2023 sonuna kadar bir defaya mahsus olmak üzere hayvan başına yem desteği yapılmasına ilişkin Cumhurbaşkanlığı kararı yürürlüğe girmiştir. Genel yardımlar çerçevesinde barınma ve gıda ihtiyacı karşılanmaya çalışılırken, Tarım ve Orman Bakanlığının ve ilgili kurumların ilave destekler vereceği beyan edildi. Bu yardım ve desteklerin şartlar normale dönene kadar eksiksiz devam etmesi elzemdir.
İklim Değişikliği ve Kuraklık
Küresel iklim değişikliğinin sebep olduğu önemli olaylardan biri de kuraklıktır. Kuraklık, azalan yağışlar ve artan sıcaklıklar nedeniyle oluşan, tüm doğal kaynakları etkileyen ve su varlığını tehdit eden bununla beraber, önemli ekonomik, sosyal ve çevresel etkileri olan doğal afet türüdür. Azalan yağışlar ve artan sıcaklıklar kuraklığın sürekliliğini ve olası olumsuz etkilerini arttırmaktadır.
Bu nedenle, günümüzde; dünyada ve ülkemizde, karşılaştığımız küresel ölçekte en büyük sorunlardan birisi olan kuraklık, bugün gelinen nokta itibariyle fiziksel ve doğal çevre, kent yaşamı, kalkınma ve ekonomi, teknoloji, tarım ve gıda, temiz su ve sağlık olmak üzere hayatımızın her aşamasını etkilemektedir. Kuraklık ile mücadele süreci, bu afetin çok yavaş başlaması aylar ve hatta yıllar boyu çok geniş alanları etkilemesi sebebiyle diğer doğal afetlere göre çok daha zordur. Etki derecesi, süresi ve zamanının tahmin edilmesi son derece zor olan kuraklığın etkileri, insan faaliyetleri ile de yakın ilişkilidir. Kuraklık başlangıç ve bitiminin belirlenmesinin güçlüğü nedeniyle diğer doğal afetlerden farklıdır.
Yavaş yavaş kuvvetini artırır ve olay sona erdikten yıllar sonra bile etkisini devam ettirebilir. Kuraklığın etkileri genellikle ilk olarak tarımda görülür ve yavaş yavaş diğer suya bağımlı sektörlere yayılır. Tarım sektöründe kuraklığın anlamı, diğer sektörlerden daha farklıdır. Çünkü bitkiler için yıl içerisinde yağan toplam yağıştan çok, büyüme dönemlerinde bitki kök bölgesinde var olan su daha önemlidir. Dolayısı ile bitkilerin çıkış ve gelişme döneminde ihtiyaç duydukları suyun toprakta bulunamaması, tarımsal kuraklık olarak adlandırılmaktadır. Ülkemizin, küresel ısınmanın muhtemel etkileri açısından, risk grubu ülkeler arasında yer aldığı, gelecekte özellikle Akdeniz ve İçanadolu bölgelerimizin iklim değişikliğinden daha çok etkileneceği tahmin edilmektedir.
Tarımsal kuraklığın olumsuz etkilerini azaltmak, kuraklık olmadan önceki dönemlerde alınacak tedbirler ve kuraklığın yaşandığı dönemlerde yapılacak doğru planlamalarla mümkündür. Bu nedenle, kent planlamada ve sürdürülebilir afet yönetimi süreçlerinin ortak öznesi durumunda olan iklim değişikliği ve tarım sektörü etkileşimi politika ve stratejilerin geliştirilmesi sürecinde öncelik verilmesi gereken konulardan biridir. Ülkemiz bağlamında yola çıkarsak, gerek iklim değişikliği konusuna gerekse sonuçları konusunda politikaların ivedilikle hayata geçirilmesi gerekmektedir.
Bireysel olarak su tüketimine yönelik farkındalığın artırılması ve su kullanımına yönelik özellikle yerel yönetimlerden başlayarak daha sonra ülke politikasına dönüşecek önlemlerin alınması ve bunların gerekli yasal yaptırımlarla dönüştürülmesi önem arz etmektedir. “Su Hayattır” iki kelimden oluşan bu tanım ne kadar önemli bir gerçeği hiç lafı uzatmadan bize sunmaktadır. Dünya üzerindeki tüm medeniyetler su kenarlarında veya suya en yakın bölgelerde konumlanmıştır. Zengin ülke toprakları dediğimiz alanlar öncelikle doğal maden kaynaklarından ziyade su potansiyeline göre değer görmüştür.
Bu denli yaşamın ana parçası olan suyun kaynağı yağışalardır. Özellikle yer altı sularının oluşumuna neden olan kar yağışlardır. Mevsiminde alınması gereken kar ve yağmur yağışı yeterli düzeyde olmaz ise bundan ilk etkilenecek olan bitkisel ve hayvansal üretim sektörüdür. Buda direk olarak bizlerin öncelikli içme suyuna ve buna bağlı olarak gıdaya erişimi noktasında sıkıntıların baş göstermesine neden olacaktır.
O nedenle kış aylarında “havalar ne güzel tıpkı yaz gibi” derken bir kez değil bin kez oturup düşünelim. Deprem, kuraklık, yanardağ patlaması, tusunami ve buna benzer doğa olaylarının tanımlamaları ve insanoğlunu etkileyeceği alanlar farklı olabilir ama gerekli tedbirler alınmazsa hepsinin sonucu aynıdır. İnsanoğlu için FELAKETTİR
Kadının Siyasetteki yeri
Kadının siyasetteki yeri, diğer alanlarda olduğu gibi ne yazık ki iç açıcı değildir. Nüfusun yarısını kadınların oluşturduğu ülkemizde başta siyasette, sosyal yaşamda, çalışma hayatında olduğu gibi eşitsizlikle karşılaşmaktayız. Kadınların siyasi yaşama katılımında ve karar alma mekanizmalarını etkilemelerinde partilerin kadın kolları öneli bir yer tutmaktadır. Bu bağlamda çalışmalarınızla sizler İzmir’ den Karsa Sinop’tan Hataya tüm illerimizde ve ilçelerimizde öncülüğünüzde yürütülen “seçim kampanyalarında çalışma, mitingleri izleme, siyasi tartışmalara katılma, oy kullanma, örgütsel çıkar sağlama siyasi kararları etkilemek ve bilgilenmek” gibi pek çok faaliyetlerde kadınların yeri ve önemi göz ardı edilemez.
Kadının toplum ve aile içindeki yeri ve önemi gerçekten büyüktür. Kadın hakları, namus ve töre cinayetleri kadına yönelik şiddet, çalışma alanları gibi sorunların baş gösterdiği ülkemizde, çözüm odağında kadınların olması gerekmektedir. Bu çözüm aşamasında erkeklerin ne kadar eşitlikte ve verimli olacağı düşündürücüdür. Sorunun başlangıcında ve sonunda yer alması bunu da siyasette fazlaca kadının var olmasıyla çözüme ulaşılacağına inanıyorum.
Her ne kadar çoğu zaman olumsuz bir tablo karşımıza çıksa da yapılan bir araştırma sonucunda; Türkiye’de toplumun büyük çoğunluğu (%72) “siyasal işleri yapmak ve sorumlulukları almak için, kadın veya erkek olmak fark etmez” görüşünü desteklemektedir. Benzer şekilde, ülke genelinde gerçekleştirilen bu çalışmaya katılanların çoğunluğu, kadın siyasetçilerin sayısının artmasının, ülkenin gelişmesi ve daha iyi bir toplumun oluşması için pozitif yönde katkı sağlayacağını belirtmektedir. Kamuoyunda kadınların siyasette yer almasının, mecliste daha çoğulcu ve demokratik bir işleyişi destekleyici görüşü hâkim iken, kadınların siyasal katılımının ve meclisteki temsil düzeylerinin yükselmesi noktasında siz kadın kollarının önemi daha da artmaktadır.
Peygamber Efendimiz döneminde Efendimiz, mübarek eşleriyle istişare eder, fikirlerine önem verir ve onların sosyal hayata katılmalarını desteklerdi. Efendimizin eşi Meymune Hatun’un kılıç kullandığı ve Tebuk Savaşı’na katıldığı bilinmektedir. Kurtuluş Savaşımızın tüm evrelerinde kadının etkisi büyük olmuştur. Kara Fatma, bağımsızlık savaşımızda görev almış, yaralanmış, esir ve üsteğmenlik rütbesine kadar yükselmiştir.
Günümüz de ise bu kadar zorluklarla karşılaşmasak da, kadın eli değen her yer farklılığını hissettiriyor. Biraz ÖZGÜVEN, biraz CESARET, biraz DESTEKLE……
Kadınların siyasal temsilinin artırılması konusunda altı çizilmesi gereken nokta, hedeflenenin yalnızca, kadınların mecliste sayı olarak artması olmadığıdır. Kadınların sadece mecliste yer alması, kadın sorunlarının tartışılmasının ve kadının toplumsal konumunu destekleyici sosyal politikaların siyaset alanına taşınmasının garantisi değildir. Kadının şüphesiz ki kendi haklarının en canlı savunucu kendisidir. Öte yandan kadının temsili konusunu cinsiyetçi bir konuma indirgeyip, kadının yegane temsilcisi kendisidir ve sadece kadınları temsil eder gibi bir argüman da hem kadınların meclise girdikleri takdirde belirli görevler içinde sınırlanmasına neden olur, hem de kadın milletvekili adaylarının çoğulcu politikalar üretmesinin önüne geçer. Kadınların siyasette daha yüksek düzeyde yer alması, kadına ve toplumun farklı kesimlerine dair pek çok problemin daha eşitlikçi bir şekilde tartışılmasına imkan taşıyan önemli bir araç olarak desteklenmelidir.
Sandıkta ve siyasette kadının davranışını ve konumunu çok yönlü etkileyen önemli faktörlerden biri “karar” mekanizmasıdır. Sandığa giden kadının seçimi, aldığı karar sonucu etkilenecek iken, siyasetteki kadının siyasi süreçlere katılımı ise seçici irade tarafından etkilenecektir. Her iki halde de önemli olan kararların nasıl alındığıdır.
Her seçim bir karardır. Seçme, tercih etme, benimseme ve hatta tavır koyma “karar verme” ile yakın ilişki halindedir. Kadın seçmenin sorunu nasıl tanımladığı bu durumda çok önemli bir unsurdur.
Kadın seçmenin kararını etkileyen öncelikleri de göz önünde bulundurarak kadın politikaları üretilmelidir. Bu politikalar, kadın seçmenin algısını ve bu algıdan hareketle tutumunu olumlu yönde etkileyecek çözümcül politikalar olmalıdır. Aynı zamanda sadece kadın seçmen perspektifinden bakmayıp, toplumun tüm bireylerine ama özellikle ailelere yönelik çözüm ve politika üretmek gerekmektedir.
Buraya kadar seçen kadının yani sandıkta kadını irdeledikten sonra seçilen kadına yani siyasette kadına değinmek gerekir. Aslında sosyal demokraside amaç bireylerin maksimum düzeyde siyasete ve karar süreçlerine katılımını sağlamaktır. Siyasetteki kadınların katılım düzeyleri açısından, karar vericiler önemli rol oynar. Bu karar vericiler adayları belirleme yöntemine göre değişir; ön seçim var ise ön seçim delegeleri, ön seçim yok ise parti genel başkanları, merkez yönetim kurulu üyeleri, parti meclisleri, genel idare kurulu üyeleri ve hatta bazı durumlarda seçici komisyonlar kadınların siyasete ne derece katılacağının kararını verirler.
Burada çözüm çok nettir. Adaylaşma sürecinde her aşama standardize edilmeli ve şeffaf yönetilmelidir. Kurumsallaşmanın tam manada uygulanması gereken aday belirleme sürecinde her aday adayı bir sonraki adımdan haberdar olmalıdır. Örgütsel adalet duygusu örgütün her bir üyesine, tepe yönetimin eşit yaklaşmasıyla mümkün olur. Örgütsel adaletin varlığına güvenen bireyler siyasete katılımda gönüllü olacak ve siyasette içinde bulunduğumuz insan kaynakları sorununa da böylece çözülmüş olacaktır.
Unutulmamalıdır ki; Evet her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır ve her başarılı hükümetin arkasında da başarılı bir kadın kolları teşkilatı ve kadın örgütleri vardır.