Dr. İlkay KILIÇ
Kalkınan Anadolu Dayanışma ve İlim Derneği Başkanı
Kapıdaki Tehlike Gıda Krizi
Öncelikli olarak "kıtlık" tanımına bakmak gerekirse; bir ülke veya bölgedeki birçok insanın yeterli gıda kaynaklarına erişemediği yaygın bir durumdur. Kıtlıklar yetersiz beslenme, açlık hastalık ve yüksek ölüm oranlarına neden olur. Peki, kıtlığa ne neden olur? İklim değişikliğinin en büyük sonuçlarından biri olan küresel açlık ve gıda krizinin ölçeği her geçen gün artıyor. Olumsuz yönde etkilenen gıda mahsulleri ve bitki bazlı hayvan yemleri, besin erişimini küresel çapta tehdit ediyor. Aşırı sıcaklıklar ve seller ise yaklaşan krizin boyutlarını daha da arttırıyor, biyoçeşitlilik kaybına, ekinlerin ve geçim kaynaklarının yok olmasına neden oluyor. Tarımsal üretimde verim düşüyor ve rekolte kaybı yaşanıyor. İklim değişikliğinin, küresel ekin alanlarının dörtte birinden fazlasına etki ettiği düşünülüyor. Özellikle, temel besin maddeleri olan buğday, pirinç ve mısır sıcaklıklardan en çok etkilenen ürünler arasında yer alıyor. Bununla beraber, deniz mahsulleri de deniz suyunun ısınması ve pH değerinin değişmesi nedeniyle tehlike altında olarak görülüyor. Özellikle deniz canlıların en fazla olduğu yer olan mercan resifleri, avlanma ve okyanus sıcaklıklarındaki artış nedeniyle büyük zararlar görüyor. İnsanoğlu, kalkınma çabalarını sürdürürken, dünyanın fiziksel sorunlarıyla da mücadele etmek durumundadır. Artan nüfus, mevcut doğal kaynakların etkin kullanılamaması, değişen yaşam standartlarının yarattığı olumsuz etkiler çözülmesi beklenen önemli sorunlardır. Söz konusu sorunlar, etkisini dünya üzerinde çeşitli krizlerle göstermektedir. Dünyadaki yer üstü ve yer altı kaynaklarının endüstriyel kanallara aktarılması, bununla birlikte sanayi atıklarının çevrede meydana getirdiği kirlenmenin doğurduğu küresel ısınma, iklim değişikliklerinin yol açtığı kuraklık, sel vb. felaketlerin sebep olduğu olumsuzluklar gıda krizinin boyutlarını hayli arttırmaktadır. Bu durumun ortaya çıkmasındaki en temel neden, insanoğlunun iktisadi kalkınma ile tabiat arasındaki uyumu yakalayamamış olmasıdır. Yapılan araştırmalar 23 ülkede iklimsel felaketlerin, bilhassa da kuraklığın, gıda güvensizliğinin başlıca tetikleyicilerinden olduğunu göstermektedir. Bu bağlamda 39 milyon insanın beslenme sıkıntısı çektiği ve acil insani yardıma ihtiyaç duyduğu bilinmektedir. Bahse konu ülkelerin üçte ikisi Afrika'dadır. Bu coğrafyada gıda güvensizliğinden muzdarip insan sayısı yaklaşık 32 milyondur. Burada bir sayıdan ibaret olan insan canıdır. Bu nedenle zamanla gıda krizine bağlı olarak ortaya çıkacak kayıplarda yaşanabilecek artış için acilen önlemlerin alınması gerekmektedir. Gıda Krizine karşı alınacak önlemler tek bir ülkenin alacağı önlemlerle de aşılabilecek bir durumda değildir. Bu bağlamda gıda krizinin etkilerini hafifletebilmek ve yükselen gıda fiyatlarının olumsuz etkilerini ortadan kaldırılabilmek için önlemler alınmalı, gelişmekte olan ülkeler tarım politikalarını güçlendirmeli, bu hususa İlişkin altyapı yatırımlarını arttırmalıdır. Küresel ısınmayla birlikte dünya genelinde görülen iklim değişikliklerine karşı da her ülke kendi tedbirini almalı, çevresel risklere yönelik eylem planları oluşturmalıdır. Yoksul coğrafyalarda zuhur eden açlık sorunuysa kısa vadede bu coğrafyalara yapılan acil insani yardımlarla çözüme kavuşturulmalı, uzun vadede bahse konu toplumların siyasi ve iktisadi kalkınmaları sağlanmalıdır. Bu anlamda ekonomisi gelişmiş ülkelere ve Birleşmiş Milletler'e büyük görevler düşmektedir. Aksi takdirde mevcut gıda güvensizliğinin çatışmaların artması noktasında uygun koşulların oluşmasını sağlayacağını söylemek yanlış olmayacaktır. Yapılan araştırmalar, söz konusu açlık sorunu nedeniyle yerlerinden edilen insan sayısının her geçen gün daha da artacağını ortaya koymaktadır. Sonuç olarak uluslararası toplumun yönetici elitleri 21. yüzyılın ortalarında 9 milyar insanı nasıl doyuracaklarıyla ilgili etkili politikalar geliştirmezlerse, dünyanın içinde bulunduğu mevcut kaotik durum daha da derinleşecek gibi görünmektedir.